Geçmiste yapıların ana malzemesini tas, agaç ve kerpiç gibi geleneksel malzemeler olusturuyordu. On besinci yüzyıla iliskin kayıtlarda, İstanbul'da, yontma tasın hem temini hem de isçiligi pahalı oldugu için evlerin genellikle ahsaptan yapıldıgı belirtilir. İstanbul'un deprem fayları üzerinde yer alması ve büyük depremlere açık olması da ilerleyen yıllarda, ahsabın kullanımını yaygınlastırır. Tarih boyunca yasanan büyük depremler, İstanbul'da yapıların depreme daha dayanıklı oldugu düsünülen ahsaptan insa edilmesini tesvik eder. Ahsap, hiç kusku yok ki depreme daha dayanıklıdır. Ancak, bu durum İstanbulluları yangın gibi bir sorunla karsı karsıya bırakır. Deprem felaketinden kaçan kent, baska bir felaketin kucagına düser.Günlerce süren, birkaç mahalleyi tümüyle kül eden büyük yangınlar, İstanbul tarihinde yerini alır. Osmanlı'da yangınla mücadeleye yönelik faaliyetler, bir takım yasaklar ve çıkan yangınların söndürülmesine yöneliktir. Yangın söndürme isini yeniçeriler, yeniçeri ocagı kaldırıldıktan sonra da dönemin itfaiyecileri sayılabilecek tulumbacı takımları üstlenir. Bunun dısında bazı yasaklarla yangınlara önlem alınması düsünülür. 1554 yılında çıkan ve yüzlerce ev ve dükkânı kül eden yangının ardından Sadrazam İbrahim Pasa, geceleri ates ve lamba yakılmasını yasaklar.
O dönemde yangın yalıtımı kavramı bilinmiyordu. Ancak, İstanbullular yalıtım kavramından tümüyle habersiz degildi. Yangına karsı iki bina arasına tugladan bir duvar örülürdü. Yangın duvarı olarak adlandırılan bu duvarın yapılması zorunluydu. Ancak bu duvar her zaman felaketi önlemeye yetmiyordu. Cumhuriyetin ilanından sonra, İstanbul'daki en büyük yangın, o zamanki adı Tatavla olan bugünkü Kurtulus semtinde gerçeklesir. Kısa sürede yayılan yangın, bütün bir semti etkisi altına alır ve yüzlerce ev kül olur. Yangının Tarlabası'na sıçramasını engellemek için çok sayıda ev dinamitlerle yıkılır. Günümüzde, İstanbul halkının büyük bölümü yangına karsı çok daha dirençli betonarme evlerde yasıyor. Ancak, yangın tehlikesi hala sürüyor.
Gelisen teknoloji ve sanayilesme, nüfusun giderek çogalması, toplu yerlesim bölgelerinin artmasına yol açıyor. Bu durum yangın riskinin ve buna baglı olarak yangının maddi ve manevi zararlarının da artmasına neden oluyor. Yangın, yanmanın kontrolsüz bir sekilde ortaya çıkmasıdır. Yangının olusması için yangın üçgeni olarak adlandırılan üç unsur yeterlidir; yanıcı madde, oksijen ve ısı kaynagı.
Evlerdeki her tür mobilya, perde, duvar kâgıdı gibi esyaların tümü yanıcıdır. Yangınlar için gereken oksijen ise havada bulunur. Sönmemis bir sigara, elektrik kontagı, günes ısınları, soba ve ocak gibi ısı kaynakları, bazı kimyasal tepkimeler ve sürtünmeye baglı olarak ortaya çıkan ısılar ile yanıcı maddelerin herhangi bir sekilde tutusma sıcaklıgına gelmesi yangının baslamasına neden olur. Yanıcı maddelerin ve oksijenin hayatın vazgeçilmez birer parçası oldugu düsünülürse ve yanıcı maddeleri tutusturabilecek enerjiyi saglayabilecek teknolojik aletlerin çevremizi sardıgı göz önüne alınırsa, aslında yasanılan mekânlarda yangın çıkma olasılıgı sanıldıgı gibi düsük bir olasılık degildir.
Yangından korunma denildiginde bugün birçok kisinin aklına, yangın söndürme sistemleri ve duman detektörleri gibi uyarı sistemleri geliyor. Aktif koruma sistemleri olarak adlandırılan bu sistemler yangın güvenliginde önemli bir rol oynamasına karsın, yangının baslamasından sonra devreye girer ve mekanik arıza gibi çesitli nedenler ile islevlerini tam olarak yerine getiremeyebilirler. Bu nedenle; aktif önlemlerin dısında yangının ve zararlı etkilerinin, bina içinde ve komsu binalara yayılmasını yavaslatacak, kisilerin yangın mahalinden güvenli bir sekilde tahliye edilmesine olanak saglayacak yapısal önlemler alınmalıdır. Böylelikle, yangın büyümeden itfaiyecilere müdahale etme imkânı tanınır ve mal kayıpları azaltılır. Yangınların zararlı etkilerinin sınırlandırılmasına yönelik, can ve mal güvenligini saglayıcı yapısal önlemlere "yangın yalıtımı" denir.